alice

26 Ekim 2010 Salı
akşam işten çıktım ...bi yerlere uğradım .. o satten sonra üzerinede yağmur bastırınca geç bir saat olmasına rağmen çiçek gibi trafiğin göbeğinde kalakaldık ... direksiyon kişisi bulduğu sokaklara dalıp alternatif bir yol arayışına girmişken ben sağ koltuk insanı olarak evel evel sağa sola bakınıp tabela felan okuyarak vakit geçiriyordum ki bir ışıklı tabelayla kayboldum ... şöyleki; virajı dönerken önce vakfı yazısı geldi sonrada lice ... ben sandım ki a harfinin ışığı sönmüş ..ve dedimki kendi kendime o an ..vay be alice vakfı .... bi an bi sevinç kapladı içimi vay be herifler en sevdiğim masalın vakfını kurmuş oldum ..sonra iyide ne abuk nan napıyolar ki bu vakıfta tavşan felan mı yetiştiriyolar 69 dan tavşanmı yapıyolar... dernek, fan club felan olsa anlayacamda vakıf... tavşanları kim adına yetiştiriyolar gibi abuk bir silsileyle kayboldum ... ve sonra haaa lice vakfı olarak ayılıp puah diye salak sepelek kendime güldüm ...  ... acaba bu kafa beni kaç yaşıma kadar idare edecek merak ediyorum yaw....
evet var bende böle acayip eşleştirmeler... yıllarca önünden geçtiğim türk böbrek vakfınıda türk börek vakfı olarak okuyup inanmış yıllarca börek olarak benimsedikten sonra bi gün minibüsteki adamın türk böbrek vakfında inecem demesiyle ayılıp oha olmuştum ... hayır yani hiç mi sorgulamadın ey ademoğlu.. hayır hiç .. çünkü ben böreği çok severim ... olala....

gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk ...hiç bir yere gitmiyor ...

24 Ekim 2010 Pazar

küçükken parka gittiğimde en sevdiğim şeydi salıncaklar ... gözlerini kaparsın sallanır hayallere dalarsın ... bi bakarsın ayakların gökyüzüne ulaşmış bir bakmışsın tepetaklak...saçların efül efül savrulur...süperdir sallanmak ...hızlandıkça sevincin artar... ta ki sıradakiler patırtı çıkarana kadar ... olsun gerçi ben tekrar sıraya girer şirret annelere içimden öfkelensemde sabırla sıranın tekrar bana gelmesini beklerdim ... büyüdükçe hayır sevgim azalmadı ..hala salıncakları severim ... akşamda yürüyüşten dönerken parkın içinden geçtim ..boş salıncakları görünce hevesle koştum ama ne fayda...cücük kadar yapmışlar... mevcut çanağım sığmıyo..hayır sığsa bile orada sabitlenme riski varken ve bi başımayken risk almayayım dedim ...resmen içimde kaldı yaw... benim küçüklüğümde tahta, iki çocuğun binebileceği büyüklükte salıncaklar vardı ... şimdi resmen 9-10 yaşa sabitlemişler ...minnacık .. ne yani salıncağındamı yaşı var ... salıncağımı geri istiyorum ... tüm yetkililere duyurulur..
10 Ekim 2010 Pazar
iki yeşil su samuru : parçalanmış bir ailenin kızı olan nilsu ile annesinin intiharı ile altüst olmuş teoman bizim iki yeşil su samurumuz oluyor... türk aile yapısına göndermeler ,hikayenin geçtiği döneme ait detaylar,duyguların sorgulanması, ilk gençlik çağının karmaşası üzerine nilsu nun kadın olup kadınlığa has kafa karışıklıkları felan derken çok akıcı bir şekilde sona geliyorsunuz ama muradınıza eriyormusunuz bilemiyorum ... sonu hakkında yıkım yaşadığımı sölemek isterim ...


fuck-up : ismi itibariyle halka açık yerlerde kabak gibi açıp okumamanızı önerebilirim , malum meraklı gözler üzerinizde oluyor... konusuna gelince hani bişey ters gidince herşeymi ters gider dersiniz ya... bu deyimin dik alası bir durum var kitapta... adamın başına gelmeyen kalmadı ... ben bir ara ya delirecek ya ölecek dedim ... işi gücü sevgilisi varken en azından vasat sınırlarında dolaşırken çok kısa bir zamanda dibe vurma hikayesi.... dipte öyle böyle değil hani yani .... ben elimden bırakamadım kitabı sizede öneririm ...
kitaptan alıntı ;   -mazoşist misin?
                           -hayır.
                           -her gördüğümde seni yaralanmış görüyorum.
                           -kader sadist.
                                                                           

film zamanı

4 Ekim 2010 Pazartesi
wild target : şu an zihnimi kurcaladığımda en eğlenceli filmler arasında üst seviyede olabilecek bir film diyorum...gerçekten komik eğlenceli az birazda romantik ... emily blunt zaten o kadar hoş hatun ki romantizmden kaçmak zor.. rubert grinti sonunda harry potter dışında bir oyunculukla görmek zevkli... hem de büyümüş ve sakallı olarak ...bill nighy'ın buz gibi bir katili, o denli donuk canlandırmasına  rağmen hala seyirciye sevdiriyor olmasıda bir ustalık olsa gerek ... netice itibariyle izlemesi zevkli hoş vakit filmi...


j'ai tue ma  mere : sözde aile içinde ama tamamen yalnız büyümüş ve kendini yalnız hissedenlerin duygularının yansıdığı bir film ... ergenimizin aklından geçenler ve  o anki hisleri çok iyi aktarılmış ... ben izlerken tam bir festival filmi diye düşünmüştüm ama buraya yazmadan önce öğrendim ki zaten bir çok festivalden ödül almış ve başroldeki  xavier dolan henüz 89 doğumlu genç bir şahsiyet olmasına rağmen filmi hem yazıp hemde yönetmiş ... ben en çok kendini filme aldığı siyah beyaz tek çekimleri sevdim ...bence bu film dehasının filmini kaçırmayın derim ..umarım bir başlangıçtır ve devamı gelir...

inception:  çok anlatıldı ..çok konuşuldu ..haliyle çok merak ettim ... kalktım sinemaya gidip izledim ..konu ve mantığı evet süper...ama  sanki konu anlatılırken biraz yorulmuş gibi ...  kesinlikle farklı bir konu ... sinema sektörü çoğu zaman kendini tekrar eden sayısız film çekerken bunun farklı  bir konu olması güzel ... o yüzden çok bıdı bıdı yapmayıp asıl konuya odaklanılmalı...konusunu herkes biliyordur herhal...zaten çok rüya gören biri olarak nerdeyse zaman zaman ikinci boyuta geçtiğimi düşünüyorum ama üçüncü boyuttan allah esirgesin diyorum ... bazı açık kapılar var filmde ama gene ve genede izleyin ve tadını çıkarın derim ...
leonarda abimizde sanki yaşlandıkça daha bir karizma oldu ve daha iyimi oynuyor ne !...

l'immortel : aslına bakılırsa bildiğin mafya filmi... bol kan yığınla kurşun ...jean reno hayranıysanız ama olay değişir acayip zevk alırsınız... bu adamı izlemek rolu ne olursa olsun filme değer kattığına şahit olmak galiba... ben en çok yol sahnelerini ve klasik müzik dinleyip eşlik ettiği sahneleri sevdim ... en akılda kalan sahnede çocuk köpek ve jean reno nun arabada şarkı söylediği sahne... tamam adam delik deşik olup makarna süzgecine dönüyor genede ölmüyor ama benim favori sahnem gene de muhteşem üçlünün arabada şarkı söylediği sahne... evet son kararım bu ...size iyi seyirler...

  remember me : ben bu filmi nasıl ifade etmeliyim bilemedim şimdi ... inanılmaz bir sahneyle başlıyor ...üzerindeki  o şoku atmaya çalışırken  bi kaç aile problemine şahit oluyorsun ... sonra romantizm duygusallık .... tam insanın içi erimiş hah şimdi bişeyler düzelecekken en olmadık son ..ve son da bu da nerden çıktı nasıl yaw dedirtiyor hani yani... su gibi bir film ... sonunda wampir abiyi adam gibi bir rolde görmekte güzel ... derin mesajlarda veriyo ama derine inmemekte fayda var diyorum ... unutmadan izleyin derim...


salt : konu itibariyle yeter artık dedirtecek türden ...angelina mız da ordan oraya zıplayıp  ekşın mekşın haller içinde helak oluyo... yaw ne bileyim gayette hızlı akıyor film ama çok beğendiğimi söyleyemeyecem ... bence bu kadın artık farklı roller üstlensin ... zaten o kadar zayıflamışki bir ekşın daha yaparsa kopacak ... filmin en kötü ve olmamasını tercih edeceğim sahneside erkek kılığına girdiği sahne..bence tam bir fiyasko ...kabak gibi belli onun hatun olduğu .... bence olmamış ...



killers : buyrun bakalım romantik komedi sevenlere çiçek gibi bir film .. eminim beğenecekler... değişiklik olsun seneryoyu farklılaştıralım demişler ama sanki tutturamamışlar kıvamı ... bir kaç güzel mekan var ama evin yakın çevresindeki ekşınlı sahnelerde nerdeyse sokaklarda kimse yoktu ... biraz  daha filme yaşamsal bir değer  vermeye bile gerek duymamışlar sanki... izlenmelimi?...





shelter : mahkeme için psikolojik danışmanlık yapan bir psikayatristi canladırıyor julianne moore ...bu hatunu beğeniyorum ama hep böyle bunalımlı rollerde..daha enerjik bişeylerdede rol almalı artık..ya psikolog oluyo ya da en problemli tip ... yap bize bi güzellik julianne diyorum artık ... hastası rolundeki abiyi takdir ettim şahsen .. gayet iyi bir iş çıkarmış ama konu gene klasik ve sonuda ortalardan sonra tahmin edilebiliniyor... genede sıkmayan bir film olarak değerlendirebilirim ...


off ..amma çok film yazdım bundan sonraları kısa kısa yazayım ...
kinght and day : bi film anca bu kadar tirişka olur.  herhalde iki ünlü isimle bu işi kotarırız mantığıyla çekilmiş bir film ...
eyvah eyvah  : sonunda izledim ... misler gibi güldüm ..eğlenceli bir film ... demet akbağ ı bu filmde çok beğenemedim yaw ... herkes çok övmüştü ama .... bi de ikincisi çekiliyormuş ... bişeyde tadında kalsa diyorum ... hala çok tadında favori türk filmim herşey çok güzel olacak ...bıkmadan defalarca izliyorum ...
kirpi : güven kıraç ve mazhar alonsonun oynadıkları film ... izlenesi bir film. abartmışlar baya bi ama genede vasatın üstü diyorum ...
greenberg : ben stiller oynuyorsa komiktir dedim ama yemedi ... vasat ve hatta vasatın altı bile denilebilecek türden bir film ...
a numbers game : basit bir konusu var ... başroldeki amca gayet itici ... çekimlerde de o hava var ..ama inatla izledim ... değişik bir tadı var filmin ... ifade edemeyecem şimdi ama filmden kopmamı sağladı ..izledim...pişman değilim...
 kesin hatırlamadığım filmlerde var ama ne önemi var ... şimdi önümüzdeki maçlara bakalım dimi ama... önerilere açığım ..herkese iyi seyirler..

saygı

3 Ekim 2010 Pazar

Kediden İstiklal Mrşına Saygı Duruşu | video.mynet.com