30 Aralık 2010 Perşembe
istanbul hatırası : aslında kitap çıkar çıkmaz alıp okudum ama ah bu tembellik diyorum ... istanbul konu olunca insan duyarsız kalamıyor malum .. öncelikle şunu söyleyeyim inanılmaz akıcı ilerliyor roman ... okuyan arkadaşlarımdan şıp diye katili bulup beni gıcık edenler olsada ben daha saftane bir şekilde okuduğumdan herhal hiç çakamadım durumu ... yazar samatya'yı balat'ı öyle güzel anlatıyor ki aynı yolculuğa bende çıktım onunla..anlattığı herşey gözümün önünde canlandı ... 3 kafadarın yaptıkları bahce muhabbetlerini hoş sohbetlerini çok kıskandım ... ahmet ümit'in tarihçeye çok iyi hazırlandığı aşikar... istanbul 'un tarihçesini  okuyan herkesin kafasına nakşedecek şekildede anlatmış ... ve dedim ki o kadar çok kitabını beğenip filmini seyredince hayal kırıklığı yaşadığım örnekler olsada, bir de hazır böyle hazırlanmış bir kurgu var istanbulu anlatan , neden film olmasın ...evet bunu dedim  kendime.... gerçekten... roman üzerine sölenecek çok şey var o kesin de ben genede  tadında bırakayım henüz okumayanlar için...
katya'nın yazı : yazarı Travenian ... bu ismi görünce zaten insan temkinli olmalı değilmi.. şibumi den sonra nasıl bir aşk romanı çıkar diye meraklanmamak elde değil...velhasılı  kurgu süper..karakterler süper.. final şok ... tamam her şekli düşünüyor insan okurken ama finalde bu kadarını nasıl düşüneyim ey insanoğlu deyip kalıyosun .... tokat gibi bir roman .... ayrıca travenian müptelasıda edebilir insanı dikkatli olun ...ben şimdiden infazcı yı alıp bir okusam telaşını kendimde hissetmiyor değilim ...

kafam hep karışıktır oldum olası

28 Aralık 2010 Salı

Jehan Barbur - Dalyan Deltası  Akustikhane from akustikhane on Vimeo.

mim

26 Aralık 2010 Pazar
sevgili lady's beni mim lemişti ... amma velakin uzun bir aradan sonra geri dönebildim ..öncelikle mim için çokçok teşekkürü ve zaman olarak bu kadar çok arayı açtığım içinde özürü bir borç bilirim ...
gelelim mim neymiş... kitaplarınız arasından tesadüfen bir kitap alıp 55. sayfasından seçtiğiniz bir bölümü paylaşın demiş lady's... bir de hatırlananlar tabi ki kitap hakkında....
ben farklı bir kitap olsun istedim ve lady's için beşpeşe isimli romanı seçtim ... farklılığına gelince evet bu bir roman ama 5 ayrı yazarın yazdığı bir roman ... ilk yazar romanı belli bir yerine kadar yazıp diğer yazara teslim etmek suretiyle roman tamamlanmış ... yazarlarımız murathan mungan ,faruk ulay ,elif şafak,celil oker ve pınar kür... bu projenin bir başka farklılığı ise günümüzde kitap yayıncılığında tamamen ortadan kalkmış bir baskı tekniğiyle, çinko alaşımlı klişe kullanılarak tipoyla basılmış bir roman olması ... bununda okura verdiği duygu bambaşka... en azından ben pek bi keyifleniyorum her elime aldığımda ....
 gelelim 55. sayfaya " Bunun üzerine Zehra , kaç gündür yapmak istediği ama yapamadığı şeyi yaptı .Kendini acıtmak istercesine balkona çıktı .Balkonun demirlerini tuttu.Balkondan aşağı baktı , annesinin kendisini nasıl attığını hayal etti.Annesine çok kırgın olduğunu hisssetti.Onu yapayalnız bırakıp gitmişti."

: (

30 Kasım 2010 Salı

Minifilm Chanel No.5 met Audrey Tautou from Mooi Beauty Team on Vimeo.

tüm böcüklere selam olsun

25 Kasım 2010 Perşembe

Gidip Dinlenmeliyim from Ceylan Ertem on Vimeo.

armutlu kek

19 Kasım 2010 Cuma
hani sonbahara girmişken ...hani yollar sarıya boyanmış çimenler kuru yaprakları taşırken ... hani armutlar pişipte dibimize düşmüşken sarının, tarçının, kuru yaprakların tadını çıkarmayıpta ne yapmak lazım ....
biraz acemice yapılmış bir kek olsa da evi saran tarçın kokusuna doyum olmadı ... 

bu bana 

bu da size 
: )

♥♥♥♥♥

13 Kasım 2010 Cumartesi

ilk görüşte aşka inanırmısınız bilemem ama ben bu şeytan icadı alev alev yanan holgayı görünce  inandım ...dün akşamdan beri bakışıyoruz... bakıştıkçada hayallere dalıyorum ...
:)


daha az renk

8 Kasım 2010 Pazartesi

Bin Doz Öfke

Melis Danismend | Myspace Music Videos


seviyorum nan bu hatunu :)

maouwwww

6 Kasım 2010 Cumartesi
son bir-iki haftadır hemen yan blok balkon altında bir kedi iki yarusuyla barınmakta ... bizde sabah akşam bilfiil kendilerini ziyaret edip mıncıklayıp süt müt verip duruyoruz..akşam geç bir saatte eve geldik .. arabadan iner inmezde pisilere yöneldik ..anne kediyi severken çok uzaklardan olmasada yavruların sesini duyabiliyorduk ama yavrular yuvada değildi ... pisi pisi çağırdık yoklar... o sırada park yerinden hareket eden bir arabanın içinde olabileceğini düşünüp koşup bağrış çağrış durdurduk aracı ...dedik kaportanızda kedi olabilir... nasil yani felan derken bir açtık kaportayı bu allahın şapşalı pisicik korkuyla üzerimize atladı ... şahsi fikrim korkudan kaportaya saldığı yönünde...hayvancık tir tir titriyodu.... neyse diğerinide bulup sağ salim yuvaya yerleştirdik .... sabah gene evden çıktık ..iş ilk  pisilere yöneldik ..allahım gene anne kedi dolanıyor yavrular yok ... dedik önce bizim arabanın kaportaya bi bakalım ..olmadı arayacaz... akşamki manzaradan sonra mümkün değil çekip gitmek... kaportayı bi açtık bu iki şapşal yanak yanağa vermiş bize bakıyolar pırl pırıl gözlerle .... neyse bu seferde atlatıldı tehlike.... şu aralar gündüzleri güneş yüzünü göstersede malum kasım ayındayız mevsim itibariyle geceleri sümüğümüz donuyor dışarda... bu yavrucuklarda napsınlar yeni park etmiş sıcacık kaportalara sığınıyolar.... o yüzden derim ki sabahları kaporta kontrol şart...

bünyeden mutfak çıktı...

2 Kasım 2010 Salı
öyle bir kafam var ki zaten kuruntuyla çalışırken bir de üzerine negatif bi haber alınca 10 kat hızlı çalışıp her ürettiği alternatifi negatif bir sonuca vardırıp duruyor... mutsuzluk ve karamsarlık boğazıma sarılıyor...
işte cumartesi  tam da böyle bir gündü...gereksiz negatif beyin istilasından nasıl yırtarım diye çabalarken hooppp bi baktım kös kös bir cumarteside bitmiş gitmiş...
hayır yani  tecrübeyle sabit olan bişey varsa o da şudur ki; ben ne düşünürsem düşüneyim hayat bildiğini yapar ve ben sadece şaşı bakıp şaşırırım....
ve pazar...bünyemde hiç ama hiç barınmayan bir işe el attım ve mutfağa girdim ... allahım yarabbim 4 çeşit yemek yaptım ... biraz net yardımı biraz anne desteği ile 4 çeşit çıktı ... şaştım valla.... oluyomuş ...hem yemekler leziz oluyomuş hemde inanılmaz iyi geliyomuş bünyeye mutfak ...buyrun bi yaşıma daha girdim ... rezil cumartesinden sonra pazarı böyle kurtarmak yetmiyor gibi bir de akşam işten yorgun argın gelip iş yerindeki arkadaşlarıma kek yaptım hem de gecenin bir vakti ....olala.... biri beni durdursun ... bu işide rutine bindirip nefret etmeden dursam iyi olacak ...
(aaaa bloga foto yüklenemiyormuş..ne iş ! ...)

alice

26 Ekim 2010 Salı
akşam işten çıktım ...bi yerlere uğradım .. o satten sonra üzerinede yağmur bastırınca geç bir saat olmasına rağmen çiçek gibi trafiğin göbeğinde kalakaldık ... direksiyon kişisi bulduğu sokaklara dalıp alternatif bir yol arayışına girmişken ben sağ koltuk insanı olarak evel evel sağa sola bakınıp tabela felan okuyarak vakit geçiriyordum ki bir ışıklı tabelayla kayboldum ... şöyleki; virajı dönerken önce vakfı yazısı geldi sonrada lice ... ben sandım ki a harfinin ışığı sönmüş ..ve dedimki kendi kendime o an ..vay be alice vakfı .... bi an bi sevinç kapladı içimi vay be herifler en sevdiğim masalın vakfını kurmuş oldum ..sonra iyide ne abuk nan napıyolar ki bu vakıfta tavşan felan mı yetiştiriyolar 69 dan tavşanmı yapıyolar... dernek, fan club felan olsa anlayacamda vakıf... tavşanları kim adına yetiştiriyolar gibi abuk bir silsileyle kayboldum ... ve sonra haaa lice vakfı olarak ayılıp puah diye salak sepelek kendime güldüm ...  ... acaba bu kafa beni kaç yaşıma kadar idare edecek merak ediyorum yaw....
evet var bende böle acayip eşleştirmeler... yıllarca önünden geçtiğim türk böbrek vakfınıda türk börek vakfı olarak okuyup inanmış yıllarca börek olarak benimsedikten sonra bi gün minibüsteki adamın türk böbrek vakfında inecem demesiyle ayılıp oha olmuştum ... hayır yani hiç mi sorgulamadın ey ademoğlu.. hayır hiç .. çünkü ben böreği çok severim ... olala....

gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk ...hiç bir yere gitmiyor ...

24 Ekim 2010 Pazar

küçükken parka gittiğimde en sevdiğim şeydi salıncaklar ... gözlerini kaparsın sallanır hayallere dalarsın ... bi bakarsın ayakların gökyüzüne ulaşmış bir bakmışsın tepetaklak...saçların efül efül savrulur...süperdir sallanmak ...hızlandıkça sevincin artar... ta ki sıradakiler patırtı çıkarana kadar ... olsun gerçi ben tekrar sıraya girer şirret annelere içimden öfkelensemde sabırla sıranın tekrar bana gelmesini beklerdim ... büyüdükçe hayır sevgim azalmadı ..hala salıncakları severim ... akşamda yürüyüşten dönerken parkın içinden geçtim ..boş salıncakları görünce hevesle koştum ama ne fayda...cücük kadar yapmışlar... mevcut çanağım sığmıyo..hayır sığsa bile orada sabitlenme riski varken ve bi başımayken risk almayayım dedim ...resmen içimde kaldı yaw... benim küçüklüğümde tahta, iki çocuğun binebileceği büyüklükte salıncaklar vardı ... şimdi resmen 9-10 yaşa sabitlemişler ...minnacık .. ne yani salıncağındamı yaşı var ... salıncağımı geri istiyorum ... tüm yetkililere duyurulur..
10 Ekim 2010 Pazar
iki yeşil su samuru : parçalanmış bir ailenin kızı olan nilsu ile annesinin intiharı ile altüst olmuş teoman bizim iki yeşil su samurumuz oluyor... türk aile yapısına göndermeler ,hikayenin geçtiği döneme ait detaylar,duyguların sorgulanması, ilk gençlik çağının karmaşası üzerine nilsu nun kadın olup kadınlığa has kafa karışıklıkları felan derken çok akıcı bir şekilde sona geliyorsunuz ama muradınıza eriyormusunuz bilemiyorum ... sonu hakkında yıkım yaşadığımı sölemek isterim ...


fuck-up : ismi itibariyle halka açık yerlerde kabak gibi açıp okumamanızı önerebilirim , malum meraklı gözler üzerinizde oluyor... konusuna gelince hani bişey ters gidince herşeymi ters gider dersiniz ya... bu deyimin dik alası bir durum var kitapta... adamın başına gelmeyen kalmadı ... ben bir ara ya delirecek ya ölecek dedim ... işi gücü sevgilisi varken en azından vasat sınırlarında dolaşırken çok kısa bir zamanda dibe vurma hikayesi.... dipte öyle böyle değil hani yani .... ben elimden bırakamadım kitabı sizede öneririm ...
kitaptan alıntı ;   -mazoşist misin?
                           -hayır.
                           -her gördüğümde seni yaralanmış görüyorum.
                           -kader sadist.
                                                                           

film zamanı

4 Ekim 2010 Pazartesi
wild target : şu an zihnimi kurcaladığımda en eğlenceli filmler arasında üst seviyede olabilecek bir film diyorum...gerçekten komik eğlenceli az birazda romantik ... emily blunt zaten o kadar hoş hatun ki romantizmden kaçmak zor.. rubert grinti sonunda harry potter dışında bir oyunculukla görmek zevkli... hem de büyümüş ve sakallı olarak ...bill nighy'ın buz gibi bir katili, o denli donuk canlandırmasına  rağmen hala seyirciye sevdiriyor olmasıda bir ustalık olsa gerek ... netice itibariyle izlemesi zevkli hoş vakit filmi...


j'ai tue ma  mere : sözde aile içinde ama tamamen yalnız büyümüş ve kendini yalnız hissedenlerin duygularının yansıdığı bir film ... ergenimizin aklından geçenler ve  o anki hisleri çok iyi aktarılmış ... ben izlerken tam bir festival filmi diye düşünmüştüm ama buraya yazmadan önce öğrendim ki zaten bir çok festivalden ödül almış ve başroldeki  xavier dolan henüz 89 doğumlu genç bir şahsiyet olmasına rağmen filmi hem yazıp hemde yönetmiş ... ben en çok kendini filme aldığı siyah beyaz tek çekimleri sevdim ...bence bu film dehasının filmini kaçırmayın derim ..umarım bir başlangıçtır ve devamı gelir...

inception:  çok anlatıldı ..çok konuşuldu ..haliyle çok merak ettim ... kalktım sinemaya gidip izledim ..konu ve mantığı evet süper...ama  sanki konu anlatılırken biraz yorulmuş gibi ...  kesinlikle farklı bir konu ... sinema sektörü çoğu zaman kendini tekrar eden sayısız film çekerken bunun farklı  bir konu olması güzel ... o yüzden çok bıdı bıdı yapmayıp asıl konuya odaklanılmalı...konusunu herkes biliyordur herhal...zaten çok rüya gören biri olarak nerdeyse zaman zaman ikinci boyuta geçtiğimi düşünüyorum ama üçüncü boyuttan allah esirgesin diyorum ... bazı açık kapılar var filmde ama gene ve genede izleyin ve tadını çıkarın derim ...
leonarda abimizde sanki yaşlandıkça daha bir karizma oldu ve daha iyimi oynuyor ne !...

l'immortel : aslına bakılırsa bildiğin mafya filmi... bol kan yığınla kurşun ...jean reno hayranıysanız ama olay değişir acayip zevk alırsınız... bu adamı izlemek rolu ne olursa olsun filme değer kattığına şahit olmak galiba... ben en çok yol sahnelerini ve klasik müzik dinleyip eşlik ettiği sahneleri sevdim ... en akılda kalan sahnede çocuk köpek ve jean reno nun arabada şarkı söylediği sahne... tamam adam delik deşik olup makarna süzgecine dönüyor genede ölmüyor ama benim favori sahnem gene de muhteşem üçlünün arabada şarkı söylediği sahne... evet son kararım bu ...size iyi seyirler...

  remember me : ben bu filmi nasıl ifade etmeliyim bilemedim şimdi ... inanılmaz bir sahneyle başlıyor ...üzerindeki  o şoku atmaya çalışırken  bi kaç aile problemine şahit oluyorsun ... sonra romantizm duygusallık .... tam insanın içi erimiş hah şimdi bişeyler düzelecekken en olmadık son ..ve son da bu da nerden çıktı nasıl yaw dedirtiyor hani yani... su gibi bir film ... sonunda wampir abiyi adam gibi bir rolde görmekte güzel ... derin mesajlarda veriyo ama derine inmemekte fayda var diyorum ... unutmadan izleyin derim...


salt : konu itibariyle yeter artık dedirtecek türden ...angelina mız da ordan oraya zıplayıp  ekşın mekşın haller içinde helak oluyo... yaw ne bileyim gayette hızlı akıyor film ama çok beğendiğimi söyleyemeyecem ... bence bu kadın artık farklı roller üstlensin ... zaten o kadar zayıflamışki bir ekşın daha yaparsa kopacak ... filmin en kötü ve olmamasını tercih edeceğim sahneside erkek kılığına girdiği sahne..bence tam bir fiyasko ...kabak gibi belli onun hatun olduğu .... bence olmamış ...



killers : buyrun bakalım romantik komedi sevenlere çiçek gibi bir film .. eminim beğenecekler... değişiklik olsun seneryoyu farklılaştıralım demişler ama sanki tutturamamışlar kıvamı ... bir kaç güzel mekan var ama evin yakın çevresindeki ekşınlı sahnelerde nerdeyse sokaklarda kimse yoktu ... biraz  daha filme yaşamsal bir değer  vermeye bile gerek duymamışlar sanki... izlenmelimi?...





shelter : mahkeme için psikolojik danışmanlık yapan bir psikayatristi canladırıyor julianne moore ...bu hatunu beğeniyorum ama hep böyle bunalımlı rollerde..daha enerjik bişeylerdede rol almalı artık..ya psikolog oluyo ya da en problemli tip ... yap bize bi güzellik julianne diyorum artık ... hastası rolundeki abiyi takdir ettim şahsen .. gayet iyi bir iş çıkarmış ama konu gene klasik ve sonuda ortalardan sonra tahmin edilebiliniyor... genede sıkmayan bir film olarak değerlendirebilirim ...


off ..amma çok film yazdım bundan sonraları kısa kısa yazayım ...
kinght and day : bi film anca bu kadar tirişka olur.  herhalde iki ünlü isimle bu işi kotarırız mantığıyla çekilmiş bir film ...
eyvah eyvah  : sonunda izledim ... misler gibi güldüm ..eğlenceli bir film ... demet akbağ ı bu filmde çok beğenemedim yaw ... herkes çok övmüştü ama .... bi de ikincisi çekiliyormuş ... bişeyde tadında kalsa diyorum ... hala çok tadında favori türk filmim herşey çok güzel olacak ...bıkmadan defalarca izliyorum ...
kirpi : güven kıraç ve mazhar alonsonun oynadıkları film ... izlenesi bir film. abartmışlar baya bi ama genede vasatın üstü diyorum ...
greenberg : ben stiller oynuyorsa komiktir dedim ama yemedi ... vasat ve hatta vasatın altı bile denilebilecek türden bir film ...
a numbers game : basit bir konusu var ... başroldeki amca gayet itici ... çekimlerde de o hava var ..ama inatla izledim ... değişik bir tadı var filmin ... ifade edemeyecem şimdi ama filmden kopmamı sağladı ..izledim...pişman değilim...
 kesin hatırlamadığım filmlerde var ama ne önemi var ... şimdi önümüzdeki maçlara bakalım dimi ama... önerilere açığım ..herkese iyi seyirler..

saygı

3 Ekim 2010 Pazar

Kediden İstiklal Mrşına Saygı Duruşu | video.mynet.com

son okunanlar

26 Eylül 2010 Pazar
yükseklik korkusu : paul auster in bir romanı daha...kitap başta beni baya bir sardı ..ufak ve kimsesiz denebilecek bir çocuğun yaşlı ve uçmayı vaadeden biri tarafından yetiştirilmesi sözkonusuydu...ha uçtu ha uçacak derken başına gelmedik kalmadı ...uçtuğu bölümler çok inandırıcı gelmeyip beni biraz baysada,çocuğun sonraki hayatının hiç beklenmeyen şekilde devam etmesi gene paul auster in  bir şahaneliği olsa gerek demedende geçemiyorum  ...
auggie wren'in noel hikayesi : çok kısa resimli tam bir noel hikayesi... kitapçıda tesadüfen elime geçti ... fotoğrafla ilgili bir hikaye çıkmasıda beni iki kere mutlu etti...paul auster gerçek bir hikaye olduğunu söylüyor. inanıp inanmaması size kalmış ama çok tadında , keyifli, güzel bir hikaye... üşenmesem yazacam buraya ama malesef üşeniyorum .. bulursanız okuyun gerçekten okuyucuyu derinden etkileyor...
II.inönü hikayeleri : gazeteci ümit aslanbay' ın kaleminden erdal inönü'ye ait hikayeler... kimi zaman düşündürsede çoğu hikaye güldürüyor... siyasetin mizaha malzeme olması kadar doğal bişey olamaz ama malesef ülkemizde olaylar malum farklı gelişiyor... neyse ...kitabı elinize aldığınız andan itibaren yüzünüze bir tebessüm oturuyor... kapaktaki erdal inönü karikatürü dahil tüm karikatürler tan oral a ait ve hepsi harika....
oh yes ! : kaan sezyum u ilk radikal deki yazılarından tanımıştım ... sonra web sayfasını takip etmeye başladım ... jpeg arşivinin hayranıyım ... eeee  kitap çıkarmış alıp bakmazmıyım... gene süper fotolar var ... ortalama türk insanı tanımları süper... kaan sezyum okuyucularına kaçırmayın derim ...

the fourth kind

23 Eylül 2010 Perşembe
bu aralar o kadar çok film izledim ki ...resmen film izleyerek gerçek dünyadan kafayı koparmaya çalışıyorum ...kısmende başarılı...önerebilirim...bir ara beğendiklerimi bloga yazacam ama üzerimde feci bir tembellik çökmüş durumda yazma umudumu korumaya çalışıyorum ... ama geçen akşam izlediğim milla jovovich in oynadığı bu filmi anlatmadan geçemeyecemi farkettim... zaten bu hatuna ayrı bir hayranım oyunculuğu içinde objektif bir yorum yapamayacağım ... velhasılı gelelim filme... filmin başında milla abla  bu gerçek hikayedir ama hiç bir karakter bu filmde oynamak istemediler adlarınıda değiştirdik açıklamasından sonra  bu filmin gerçek araştırmalardan, doktor ve polis kayıtlarından alınarak yapıldığını , inanmak yada inanamamak size kalmış uyarısını yaparak sizi filmle başbaşa bırakıyor... filmde sekronize olarak gösterilen ve orjinal olduğu öne sürülen görüntülerin filme katkısı çok büyük ama bugün netten bakınca videolardaki psikolog doktoru Charlotte Milchard adında bir aktristin canlandırdığı ortaya çıkıyo ... 
neyse bence çok kurcalamamak lazım ... konuya gelince : Alaskanın Nome bölgesinde 1960lı yıllardan bu yana o bölgede yaşayanların ortak problemi gece uyuyamamaktır... bir süre sonra insanların ortadan kaybolduğu ve intihar etmeleri şeklinde açıklanamayan bir sürü olaylar gelişir... in,cin,peri mi yoksa uzaylılarmı gizemini korusada  paranormal activity i beğenenlerin kesinlikle beğeneceklerini düşündüğüm bir film... ben ikinci hipnoz sahnesinde korkudan koltuktan fırladım ... gerçekten inananıp inanmamak size kalmış ama film içine çekiyor ve geriyor özellikle gecenin kör vakti karanlıkta izleyince... daha ne olsun ... haa evet, ben gene hor hor uyudum ama uyku problemi olanlara kesinlikle önermiyorum ...


hop hop hop değiş tonton...

19 Eylül 2010 Pazar
galiba yaşımla doğru orantılı olarak evdeki saksı sayısındada artış sözkonusu oldu... ilk önce ışık görmesi gerektiğinden cam içine koyuyordum saksıları ama sonra kış gelipte kaloriferler ısınmaya başlayınca saksı koymak için bişeyler aradım ...çocukluğumdan hatırladığım sırf saksı koymak izin zamazingolar olurdu ama aradım taradım kafama uygun bişeyler bulamadım ... beğendiğim bikaç bişeyede baya anlamsız paralar çektiler... o gazla eve gelip L gardolabın içinde bulunan kazak rafını çıkarıp böyle ufaktan kullanmaya başladım .ama bu durumda saksıların artmasıyla yeterli olmadı bende yatay şekilde kullanmaya başladım... en yakın yapı marketten ayak alıp takınca resmen en beleşinden saksılığa cuk diye konmuş bulundum ...

gelelim evdeki ikinci eşya kurtarma operasyonuna...zamanında koltuk alırken birde puf denen bir icattan verdiler bize... ağır hantal bişey olduğundan aynen boşişler odasına atılıp bir köşede kaderine bırakıldı ...gel zaman git zaman üzerindeki deri kaplama ne kadar dandikse sararıp lekelendi ... bi de eve gelen tiryaki arkadaşlardan birinin külünün orta yere nal kadar açtığı delikle hakkaten tiksinç bir hal aldı ... atsan atılmaz yeni bişey alayım desen hiç işim olmaz... velhasılı ilk müdahaleyi ikea ya gidip 2 mt kumaş kestirmekle hallettik... desenini biliyorum süper değil, çiçek börtü böcek ama napalım en kalın kumaş buydu ... eve gelip koltuk raptiyesi alıp takır tukur kumaşı çakınca yepyeni bi pufumuz oldu ... eski halini bilenler bilir sonuç temiz iş oldu .... blogta paylaşıyorum belki birilerini gaza getirir bi fikir verir belki  bende gaza gelip evde yeni projelere imza atabilirim ...

hayırlı bayramlar

9 Eylül 2010 Perşembe
sabah gayet keyifle uyanmış öküzler gibi kahvaltı yapıp (abartmıyorum bir öküz kahvaltıda ne kadar yiyebiliyorsa nerdeyse o kadar yedim)malaklar gibi yayılmış uzanırken zil çaldı ...beklenmedik zil çalma olayı o kadar nadir rastlanan bir olayki kutupayusuyla birbirimize bakıp bu hangi munasebetsiz yaw şimdi diye sessiz ve derinden düşünürken doğru nan bugün bayram çoluk çocuk neyin olmasın deyip kapıya yöneldik ...baktım delükten ...delük gerçekten faydalıymış arada kullanınca insan deliğün farkına varıp ayrı bir mutlu oluyor ...bi sürü afacan didişip duruyor ... galiba kapı açıldığında en önde durmanında hiyararşik bir durumu var ... onlar dididşe dursunlar ben tamam çocuklar kapıyı açacam diye seslenip içeri dönüp para varmı dedim ...para yok ... ee bu kadar çocuk kapıya dayanmışken napcaz ...resmen gafil avlanma buna deniyo... mutfaktaki kutupayusuna dedim mecbur ganimetlerimizi paylaşacaz...ne var elimizde...mevcut çikolata gofretler ne varsa getir... kapıyı açtım ve çocuklara ne varsa verdim ... anında bir kargaşa çıktı ... ben pek bulaşmadan konu komşuya afişe olmadan kapıyı kapattım ve delikten bakmak suretiyle olayı gözlemledim ...resmen hırr çıktı ... eyvah eyvah .... yaw geçen sene bu çocuklardan 3 tanesi böyle şeker toplama derdine ortadan kaybolmadımı ... ben zaten paranoyak bir kişiliğim çocuğum olsa evde şekerle boğar genede böyle kapı kapı gezmesine izin veremem ama ne bilem  çocukların bu aktivitesini paranormal olarak buluyorum felan diye dırdırlanırken kapı gene çaldı ... baktım 3 adet velet.. ikisi ikiz eğer ben çift görmüyosam  ve elde ganimet yok ... geliyorum diye seslenip dolabı biraz karıştırdıktan sonra makarnayla pirinç arasına sıkışmış bir rulokat paketi buldum...ee napalım kısmetlerine... açtım kapıyı ... dedim çocuklar payedeceksiniz... ikizlerden birinin uzanan eline bıraktım pakedi... çocuk bi bana baktı bi pakete, dönüp ikizine oha dedi.... bi süre öle kalakaldılar.... ve ben kapıyı kapatmamla puahı saldım .... budur abi...ben olsam aynı tepkiyi verirdim ... sevdim bu doli kardeşleri...  daha fazla çocukla haşırneşir olup bünyeyi bulandırmadan evi terketsem daha iyi olur düşüncesindeyim....işte bu da böyle bir bayram sabahı kargaşası...bu arada recam; benim ganimetlerim bu çocuklara feda olsun ama bir garip dünyadayız, nolur onların böyle bir başlarına dolaşmalarına izin vermeyiniz...  

haaa bu arada fotodaki kurabiyeleri gecenin kör bir saatinde yaptım ...tarifi ahanda şurada tıktık...  tek kusuru sayısının az çıkması ...bir daha iki kat ölçü tutmakta fayda var diyorum ... herkese iyi bayramlar ...

keyif

29 Ağustos 2010 Pazar


insan hep bir misafire ya da sevdiğine kek yapacak değil ya... 
 
bazende kendini şımartmalı 
 
                                                                      sıralanın bakalım keyif askerleri
yerim ben sizi
oh mis...
üzerinede açalım bi tıngırtı tıktık
:)

akçakese

22 Ağustos 2010 Pazar
ıssız adaya düşeceğim günü bekliyorum ...

madde-ışık

15 Ağustos 2010 Pazar

borusan müzik evi istiklal caddesi üzerindeki binasında madde-ışık isimli sergiye ev sahipliği yapıyor..  9 tane sanatçının madde-ışık temasını kullanarak teknolojik yerleştirmelerinin sergilendiği çalışmalar gerçekten ilgi çekici...   sergi tarihleride 11haziran -9ekim arası ...  belki yolunuz düşer...
kürotör richard castelli
MATRIX II isimli enstalasyon 
ervin redl - avusturya / abd 
(bu ışıkların içinde yürüyerek katılımda bulunabiliyorsunuz.)


 AQUAGRAF M.O.M step-motor animations
christian partos - isveç

 üstten görünüm
ONDULATION isimli enstalasyon 
thomas mcintosh- ing./kanada
emmanuel madan - kanada/alm.
mikko hynninen- finlandiya
(su-ışık ve ses)


YER- TÜRKİYE
sarah kenderdine - yeni zelanda
jeffrey shaw - avustralya 
49 mekanda çekilmiş panoramik fotoğraf ve videolardan oluşuyor
ve devamı sergide

polar panorama

10 Ağustos 2010 Salı
son eğlencem polar panorama
tavsiye edilir  ...
 

bu ruhu nerede kaybettik acaba ?

5 Ağustos 2010 Perşembe
chema smena 8m - kodak T400CN
nikon d60 

eskiden siyah beyaz fotolar, günlerce beklenen özlem dolu mektuplar vardı.
artık herşey çok renkli ,posta kutuları boş, mailler anında cepte ...

:)

29 Temmuz 2010 Perşembe

heyooooo...bugün benim doğumgünüm ... tastamam 34ün ilk gününe uyanmış bulunmaktayım ..çalsın sazlar oynasın kızlar ..3gün 3 gece şenlik istiyorum ...
nacizane bir önerim var. çocuk mocuk yapacaksanız yaz aylarında yapmayın kardeşim ... planlı olun kışın doğurunda yavrucak çocukluğundan itibaren ilk gençlik çağlarına kadar doya doya doğumgünü kutlayabilsin ... nedir o aylar  haziran temmuz ağustos ..göründüğü üzere bunun en ortasındaki ay da temmuz...yani temmuz doğmak için en ofsayt ay ...tüm kış arkadaşlarınıza hediye almak için karın ağrılarıyla geçer o doğumgünü bu doğumgünü davetlerine katılım için aileden vize onayı  abukluğuna bi taraflarınızı yırtarsınız sonra tüm kış yatırımlarınız ya yazlığa gider ya memlekete...sonra diğer kış gelir her üflenen mumda hay a.q yaw şöle bir doğumgünüm olmayacak mı ezikliğiyle doğumgünü çocuğundan önce dilek tutarsınız.... neyse yaş ilerledide  katılım az ama tadında doğumgünleri kutlamaları oluyor ve bende bana verilen bu hakla şımarabiliyorum ... şimdiden ganimetleri toplamaya başladım bile... (kıs kıs) daha bunun 44ü var ...54ü var...64ü var ...74ü var...84ü var ... belki 94üde vardır...bilemiyorum ...şımarınca böyle oluyor işte...

kamondo merdivenleri

27 Temmuz 2010 Salı
2 foto arasındaki 7 farkı bulunuz

yolumuzu haftasonu ne yaptık ettik kamondo ailesinin istanbul a kazandırdığı bu estetik harikası merdivenlere getirdik ... ve anladık ki henri  cartier bresson un 1965 te çektiği foto dan sonra belediyemizin katkılarıyla tam orta yerine sokak levhasını dikip saksılarıda misler gibi yerleştirmişiz..maksat yeşillik olsun ...

arıza

22 Temmuz 2010 Perşembe
sen daha uyu...kopyaladım bile :p

kulak memesi kıvamında

19 Temmuz 2010 Pazartesi
istanbul u canla başla bekleyen neferler olarak neden bir etkinliğe katılmayalım dedik
düştük yollara
efül efül rüzgarda dağıttık saçı başı 

uzanıp temiz havada, yeşil çimleri ayaklarımızın altında hissettik

yedik , içtik yazın nimetlerinden faydalandık

 
ama en çok jehan barbur'a hayran kaldık