30 Haziran 2011 Perşembe
mutfak çıkmazı : kendimi mutfakla barıştırmaya çalıştığım bir dönemden geçiyorum ...o bana alışıyor bende ona...tam da böyle bir dönemdeyken noluyor tabiki insanın eli raftan bu romanı çekip çıkarıyor...tahsin yücel in ilk romanıymış...kitabın başında kendide özeleştirisini yapmaktan geri kalmıyor.. bir daha yazsam aynı romanı böyle yazmazdım belkide diyor..bazı yerlerdeki ifadelerde  bozukluklar,zorlamalar olsada genel olarak kurgusu güzel ve bir solukta okunabilir roman...1960ların yokluğunda sülanin tek umudu olan genç bir adam istanbula üniversite eğitimi için yollanır... kız arkadaşının terk etmesi ve derslere olan düşkünlüğünün azalmasına bir de geçim derdi düşünce kendini yemek yapmaya verir... büyük bir tutkuya dönüşür ... tahsin yücel bunu çok da sıradan bir durummuş gibi anlatıyor, halbuki gerçekten bir çıkmaza dönüyor....
savaşları,kralları ve filleri anlat onlara : ispanyol yazar mathias enard roma daki kütüphaneleri gezerken michelangelo dönemine ait eski bir biyografiye rastlamış. biyografi, papayla arası açılan michelangelonun bir köprü inşa etmesi için II. bayezid tarafından istanbula davet edildiğini yazıyormuş. İnanılmaz bir hikâye yakaladığını düşünen yazar, hemen bunun peşine düşmüş...tüm araştırmaları bitincede işte bu roman çıkmış .. sanat tarihi meraklılarının kaçırmaması gereken bir roman bence ... en azından yazarla tanışma adına bile okunabilir... michelangonun leonardo da vinci ve raffaello ya sövdüğü yerler insanı tebessüm ettiriyor...
içimizdeki şeytan : kürk mantolu madonna dan sonra kaçınılmaz son .. tabiki gene sabahattin ali ile yola devam etmek ... söleyecek fazla birşey yok ..alacaksın ..okuyacaksın ..ustaya saygıyla eğileceksin .. gerçekten yaşadığı dönemi çok iyi bir şekilde sorgulayıp irdelemiş ... tespit ettiği doğrular ve gerçekler hala  günümüzde güncelliğini korumakta ... toplumsal yapıyı irdeleyişi ve kişilerin iç dünyaları için kullandığı ifadeler karşısında etkilenmemek imkansız...  kitaptan;  "...İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır."
21 Haziran 2011 Salı
onca yağmurun ,gri gökyüzünün ardından niyahet güneş yüzünü gösterdi ...  pencere önü kaktüslerimde güneşle beraber kudurdu ... kimi çiçeklenip güzelleşirken kimide en az ergenlik kadar tipsizleşti.....ama olsun... her halinizle seviyorum naNn sizi .....


2 Haziran 2011 Perşembe

tatlı yiyelim tatlı konuşalım.... bakalım  mümkünmü !!!
ne zaman halkın arasına girip bir maruzatım var dediğimde sinir harbi içinde oradan uzaklaşmam gerekiyor... sanki bu bir kural ....evet başlıyorum anlatmaya; nerdeyse bir arşına eş saç uzunluğumu değiştirip ense kökünde sabitlemeye karar verdim ...önümüz yaz... saç topla ,yıka,kremle,kurut işlemlerinden sıtkım sıyrılmışken süper fikir olduğuna canı gönülden inanarak kuaför koltuğuna oturdum...sonuçmu...kesmedi...bir karıştan fazla kesmiş olabilir ama istediğim boyutta kesmedi... pişman olurmuşum ... hayat benim saç benim pişmanlık benim ..tasası sanamı düştü kardeşim .... zaten sıkkındım aman hiç bulaşmayayım gider evde kendim kısaltırım dedim...sonrada yok fön çekelim...istemiyorum ... fönsüz olmaz... dalgalı fön çekiyorum modeli göstersin ...yaw ben ömrümde böle bi fön çektirmemişim eve gidip duş alacam niye çekiyosun ...aaa ben çekeyim bu imaja bayılıp hep çektireceksin ..yok yaw...daha neler ... toplum olarak karşındakinin üzerine bu kadar binmek, ısrar etmek ,inadına yandaş bulup kenetlenmek nedir anlayamıyorum .... yemeğe misafirliğe gidersin 2 kaşık yeter dersin tepeyle yemek konur bitirmeden kalkamassın ...çay istemem dersin içmeden bırakmam....pazara gidersin bir kilo istersin tartar 1,5 geldi 2 tane daha attım 2 kg güzel ablacım ...buyrun bakalım .... eskidende para üstü yerine sakız kavramı vardı bakkallarla beraber o  tarih oldu galiba...daha bin ton böyle insanın sinir sistemine abanma hadisesi anlatılabilinir pek tabi.... beni feci dellendiren başka bir antikalık ... bi kaç film birikmişti...her zaman tab ettirdiğim fotoğrafcıya bıraktım ... 3 gün sonra gel dediler...gittim ...haftasonuna hazır olur bekleyin ...eyvallah ...bende istiyorum ki bu mahalle aralarındaki esnaflar ayakta kalsın hem gidiyosun  fotoğraf ve eski makine muhabbeti ediyosun hem bünye harbi bir sanat akımına yön veriyo sanıyor mutlu hissediyosun ... velhasılı hafta sonu oldu ...gittim filmler tab edildimi diye bi heyecanla ... bir film edilmiş diğer ikisi edilmemiş ...sebep ...basılacak bişey yokmuş..filmlere bakıyorum eeeee işte hepsi burda niye tab etmediniz.... güzel değil bunlar....basmaya gerek yok ....neye göre ...kime göre... sanat eleştirmenimisin mübarek ... lanet olsun içimdeki esnaf sevgine deyip tabi tüm gemiler yakılarak aldım filmleri gittim eminönüne ..cillop gibi 2 saatte tab ettiler... oh be yaw....bende o iki saatte eminönü -sirkeci- mısır çarşısı şeytan üçgeninde eli kolu doldurdum ...işte bu fındıklı akidelerde kısa günün karı... muazzam bi lezzet ..şiddetle önerilir...dikkat bağımlılık yaratabilir...