son okunanlar

26 Eylül 2010 Pazar
yükseklik korkusu : paul auster in bir romanı daha...kitap başta beni baya bir sardı ..ufak ve kimsesiz denebilecek bir çocuğun yaşlı ve uçmayı vaadeden biri tarafından yetiştirilmesi sözkonusuydu...ha uçtu ha uçacak derken başına gelmedik kalmadı ...uçtuğu bölümler çok inandırıcı gelmeyip beni biraz baysada,çocuğun sonraki hayatının hiç beklenmeyen şekilde devam etmesi gene paul auster in  bir şahaneliği olsa gerek demedende geçemiyorum  ...
auggie wren'in noel hikayesi : çok kısa resimli tam bir noel hikayesi... kitapçıda tesadüfen elime geçti ... fotoğrafla ilgili bir hikaye çıkmasıda beni iki kere mutlu etti...paul auster gerçek bir hikaye olduğunu söylüyor. inanıp inanmaması size kalmış ama çok tadında , keyifli, güzel bir hikaye... üşenmesem yazacam buraya ama malesef üşeniyorum .. bulursanız okuyun gerçekten okuyucuyu derinden etkileyor...
II.inönü hikayeleri : gazeteci ümit aslanbay' ın kaleminden erdal inönü'ye ait hikayeler... kimi zaman düşündürsede çoğu hikaye güldürüyor... siyasetin mizaha malzeme olması kadar doğal bişey olamaz ama malesef ülkemizde olaylar malum farklı gelişiyor... neyse ...kitabı elinize aldığınız andan itibaren yüzünüze bir tebessüm oturuyor... kapaktaki erdal inönü karikatürü dahil tüm karikatürler tan oral a ait ve hepsi harika....
oh yes ! : kaan sezyum u ilk radikal deki yazılarından tanımıştım ... sonra web sayfasını takip etmeye başladım ... jpeg arşivinin hayranıyım ... eeee  kitap çıkarmış alıp bakmazmıyım... gene süper fotolar var ... ortalama türk insanı tanımları süper... kaan sezyum okuyucularına kaçırmayın derim ...

the fourth kind

23 Eylül 2010 Perşembe
bu aralar o kadar çok film izledim ki ...resmen film izleyerek gerçek dünyadan kafayı koparmaya çalışıyorum ...kısmende başarılı...önerebilirim...bir ara beğendiklerimi bloga yazacam ama üzerimde feci bir tembellik çökmüş durumda yazma umudumu korumaya çalışıyorum ... ama geçen akşam izlediğim milla jovovich in oynadığı bu filmi anlatmadan geçemeyecemi farkettim... zaten bu hatuna ayrı bir hayranım oyunculuğu içinde objektif bir yorum yapamayacağım ... velhasılı gelelim filme... filmin başında milla abla  bu gerçek hikayedir ama hiç bir karakter bu filmde oynamak istemediler adlarınıda değiştirdik açıklamasından sonra  bu filmin gerçek araştırmalardan, doktor ve polis kayıtlarından alınarak yapıldığını , inanmak yada inanamamak size kalmış uyarısını yaparak sizi filmle başbaşa bırakıyor... filmde sekronize olarak gösterilen ve orjinal olduğu öne sürülen görüntülerin filme katkısı çok büyük ama bugün netten bakınca videolardaki psikolog doktoru Charlotte Milchard adında bir aktristin canlandırdığı ortaya çıkıyo ... 
neyse bence çok kurcalamamak lazım ... konuya gelince : Alaskanın Nome bölgesinde 1960lı yıllardan bu yana o bölgede yaşayanların ortak problemi gece uyuyamamaktır... bir süre sonra insanların ortadan kaybolduğu ve intihar etmeleri şeklinde açıklanamayan bir sürü olaylar gelişir... in,cin,peri mi yoksa uzaylılarmı gizemini korusada  paranormal activity i beğenenlerin kesinlikle beğeneceklerini düşündüğüm bir film... ben ikinci hipnoz sahnesinde korkudan koltuktan fırladım ... gerçekten inananıp inanmamak size kalmış ama film içine çekiyor ve geriyor özellikle gecenin kör vakti karanlıkta izleyince... daha ne olsun ... haa evet, ben gene hor hor uyudum ama uyku problemi olanlara kesinlikle önermiyorum ...


hop hop hop değiş tonton...

19 Eylül 2010 Pazar
galiba yaşımla doğru orantılı olarak evdeki saksı sayısındada artış sözkonusu oldu... ilk önce ışık görmesi gerektiğinden cam içine koyuyordum saksıları ama sonra kış gelipte kaloriferler ısınmaya başlayınca saksı koymak için bişeyler aradım ...çocukluğumdan hatırladığım sırf saksı koymak izin zamazingolar olurdu ama aradım taradım kafama uygun bişeyler bulamadım ... beğendiğim bikaç bişeyede baya anlamsız paralar çektiler... o gazla eve gelip L gardolabın içinde bulunan kazak rafını çıkarıp böyle ufaktan kullanmaya başladım .ama bu durumda saksıların artmasıyla yeterli olmadı bende yatay şekilde kullanmaya başladım... en yakın yapı marketten ayak alıp takınca resmen en beleşinden saksılığa cuk diye konmuş bulundum ...

gelelim evdeki ikinci eşya kurtarma operasyonuna...zamanında koltuk alırken birde puf denen bir icattan verdiler bize... ağır hantal bişey olduğundan aynen boşişler odasına atılıp bir köşede kaderine bırakıldı ...gel zaman git zaman üzerindeki deri kaplama ne kadar dandikse sararıp lekelendi ... bi de eve gelen tiryaki arkadaşlardan birinin külünün orta yere nal kadar açtığı delikle hakkaten tiksinç bir hal aldı ... atsan atılmaz yeni bişey alayım desen hiç işim olmaz... velhasılı ilk müdahaleyi ikea ya gidip 2 mt kumaş kestirmekle hallettik... desenini biliyorum süper değil, çiçek börtü böcek ama napalım en kalın kumaş buydu ... eve gelip koltuk raptiyesi alıp takır tukur kumaşı çakınca yepyeni bi pufumuz oldu ... eski halini bilenler bilir sonuç temiz iş oldu .... blogta paylaşıyorum belki birilerini gaza getirir bi fikir verir belki  bende gaza gelip evde yeni projelere imza atabilirim ...

hayırlı bayramlar

9 Eylül 2010 Perşembe
sabah gayet keyifle uyanmış öküzler gibi kahvaltı yapıp (abartmıyorum bir öküz kahvaltıda ne kadar yiyebiliyorsa nerdeyse o kadar yedim)malaklar gibi yayılmış uzanırken zil çaldı ...beklenmedik zil çalma olayı o kadar nadir rastlanan bir olayki kutupayusuyla birbirimize bakıp bu hangi munasebetsiz yaw şimdi diye sessiz ve derinden düşünürken doğru nan bugün bayram çoluk çocuk neyin olmasın deyip kapıya yöneldik ...baktım delükten ...delük gerçekten faydalıymış arada kullanınca insan deliğün farkına varıp ayrı bir mutlu oluyor ...bi sürü afacan didişip duruyor ... galiba kapı açıldığında en önde durmanında hiyararşik bir durumu var ... onlar dididşe dursunlar ben tamam çocuklar kapıyı açacam diye seslenip içeri dönüp para varmı dedim ...para yok ... ee bu kadar çocuk kapıya dayanmışken napcaz ...resmen gafil avlanma buna deniyo... mutfaktaki kutupayusuna dedim mecbur ganimetlerimizi paylaşacaz...ne var elimizde...mevcut çikolata gofretler ne varsa getir... kapıyı açtım ve çocuklara ne varsa verdim ... anında bir kargaşa çıktı ... ben pek bulaşmadan konu komşuya afişe olmadan kapıyı kapattım ve delikten bakmak suretiyle olayı gözlemledim ...resmen hırr çıktı ... eyvah eyvah .... yaw geçen sene bu çocuklardan 3 tanesi böyle şeker toplama derdine ortadan kaybolmadımı ... ben zaten paranoyak bir kişiliğim çocuğum olsa evde şekerle boğar genede böyle kapı kapı gezmesine izin veremem ama ne bilem  çocukların bu aktivitesini paranormal olarak buluyorum felan diye dırdırlanırken kapı gene çaldı ... baktım 3 adet velet.. ikisi ikiz eğer ben çift görmüyosam  ve elde ganimet yok ... geliyorum diye seslenip dolabı biraz karıştırdıktan sonra makarnayla pirinç arasına sıkışmış bir rulokat paketi buldum...ee napalım kısmetlerine... açtım kapıyı ... dedim çocuklar payedeceksiniz... ikizlerden birinin uzanan eline bıraktım pakedi... çocuk bi bana baktı bi pakete, dönüp ikizine oha dedi.... bi süre öle kalakaldılar.... ve ben kapıyı kapatmamla puahı saldım .... budur abi...ben olsam aynı tepkiyi verirdim ... sevdim bu doli kardeşleri...  daha fazla çocukla haşırneşir olup bünyeyi bulandırmadan evi terketsem daha iyi olur düşüncesindeyim....işte bu da böyle bir bayram sabahı kargaşası...bu arada recam; benim ganimetlerim bu çocuklara feda olsun ama bir garip dünyadayız, nolur onların böyle bir başlarına dolaşmalarına izin vermeyiniz...  

haaa bu arada fotodaki kurabiyeleri gecenin kör bir saatinde yaptım ...tarifi ahanda şurada tıktık...  tek kusuru sayısının az çıkması ...bir daha iki kat ölçü tutmakta fayda var diyorum ... herkese iyi bayramlar ...